İstanbul’un Bizans İmparatorluğu döneminden kalan en önemli ve etkileyici yapılarından biri olan Yerebatan Sarnıcı, 532 yılında İmparator Justinianus’un emriyle inşa edilmiştir. O dönemde, bu devasa sarnıç, hem sarayın hem de halkın su ihtiyacını karşılamak amacıyla kullanılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra da bir süre su kaynağı olarak işlevini sürdürmüştür.
Yerebatan Sarnıcı, geçmişte üzerine inşa edilmiş olan Stoa Bazilikası nedeniyle “Bazilika Sarnıcı” olarak da bilinirdi. Ayrıca, suyun içinden çıkan sütunlar sebebiyle “Yerebatan Sarayı” ismiyle de anılmıştır. 140 metre uzunluğunda ve 70 metre genişliğinde olan bu sarnıç, mimarisi ve tarihi dokusuyla büyüleyici bir özelliğe sahiptir.
Sarnıcın içindeki en gizemli ve dikkat çekici eserlerden biri Medusa Başı’dır. Bu heykel, sarnıcın kuzeybatısında bulunan iki sütunun altına yerleştirilmiştir ve Roma Dönemi’nin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Ancak, bu heykelin sarnıca nasıl ve ne zaman getirildiği konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Medusa Başı’nın sarnıçtaki varlığı, bu tarihi yapının mistik havasını daha da derinleştirmektedir.
Son yıllarda Yerebatan Sarnıcı kapsamlı bir restorasyondan geçirilerek modern bir yüz kazandırılmıştır. Restorasyon çalışmaları sırasında, sarnıcın atmosferini tamamlayan modern heykeller eklenmiş ve bu eklemeler, sarnıcın mistik ve tarihi havasını modern sanatla harmanlamıştır. Ayrıca, düzenlenen çeşitli sanat etkinlikleriyle sarnıç, bir kültürel merkez haline gelmiştir.
Yerebatan Sarnıcı’ndaki ışıklandırma ise bu atmosferi daha da etkileyici bir hale getirmektedir. Işık oyunları, sarnıcın tarihi yapısına yeni bir boyut kazandırırken, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Yerebatan Sarnıcı, bu eşsiz atmosferiyle hem tarih hem de sanat tutkunları için büyüleyici bir mekan olmaya devam etmektedir.